30 Ağustos 2013 Cuma

Bazı şeyler hiç değişmez

            Hepimiz biliyoruz kadınlar son derece garip yaratıklar. Dünyanın en karmaşık ve anlaşılması  en  zor canlıları. Bir dedikleri diğerini tutmaz, aslında tam olarak ne istediklerini bilmezler. Git derler ama kal demek istemişlerdir.  Evet derken hayır’ı kastederler. Sanki bir bilgisayar programcısı erkeklere gıcıklık olsun diye kimsenin anlamayacağı bir dilde yazmıştır kadınların programını. İşin kötü yanı gariplikleri ve kararsızlıkları fizyolojilerine bile yansımıştır. Mesela menopoz döneminde hiçbir kadının “Ay beni sadece sıcak basıyor” veya “Şekerim, ben sadece üşüyorum” dediğine şahit olmazsınız; çünkü hep bir sıcak bir soğuk bastığından şikayet ederler. Yıllarca kararsız bir organizmayı idare etmiş zavallı vücut haliyle bu dönemde tam olarak ne hissetmesi gerektiğine karar veremez.
          Bütün bunlar bildiğimiz şeyler ancak asıl soru şu “Ne zamandan beri böyleyiz?”. Acaba Havva dolabını açıp o gün giyecek tek bir yaprağı bile olmadığından, acilen alışverişe çıkması gerektiğinden şikayet ediyor muydu? Özel günleri unuttuğu için Adem’in başının etini yiyor muydu? Yada ilk çağlarda kadınlar kendileriyle ilgilenmeyen kocalarına “Nys sn mamut avlysn glb ii gcler .s .s” şeklinde mesajlar bırakıyorlar  mıydı? Taş devrinde karısına pırlanta hediye eden erkeğe “kaynımgilin amcası karısına kaplan postu hediye etmiş sen bana küçücük taş mı getiriyosun?” şeklinde çemkiriliyor muydu ?
          Benim fikrim yaratıldığımızdan bu yana böyle olduğumuz yönünde. Arkeologlar mağara resimlerini dikkatli inceleseler mutlaka toplu çizimlerin yanında “canım hadi bi de beni tek çiz” ricasının ürünü resimleri de göreceklerdir. Kim bilir belki de yarım kalmış duvar resimleri “sen beni şişman çizdin Faruk” kavgasının sonucudur. Mezarlarda bulunan değerli takılar belki de mağaradan kovulan kocaların barışma hediyeleridir. Mumyalama yöntemi de hanımların daha güzel görünmek için icat ettikleri bir tür cilt bakımı olarak doğmuştur. Lidyalıların parayı bulması ise kesinlikle kadınların takas usulüyle kontrol edilemeyen alışveriş bağımlılığının bir neticesi olmalı. Orta Çağ’da kadınların cadı olarak suçlanılıp yakılması da eşlerinden kurtulmak isteyen kocaların uydurduğu bir yalan. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.

         Arkeolog ya da tarihçi değilim ancak bir kadın olarak bugün yaptığımız birçok garip davranışın atalarımızdan miras kaldığını düşünüyorum. Toplayıcı olduğumuz dönemde en iyi meyveyi kapma içgüdüsü bugün semt pazarlarında defosuz  tişörtü kapma davranışı olarak varlığını sürdürüyor mesela. Her zaman daha fazla kıyafete, ayakkabıya ihtiyaç duymamızın sebebi yıllarca süren soğuklara hazırlıklı olma iç güdüsü. İster evrime inanın,  isterseniz de yaratılış teorisine. Dünya üzerinde milyonlarca farklı dil, din, ırktan erkek tek bir ortak noktada hemfikirse bu birkaç yıllık bir çılgınlık olamaz değil mi? Hal böyleyken yani işin içine içgüdüler, genetik miraslar girmişken, üzgünüm beyler ama siz daha çok uzun yıllar bizi anlamadığınızdan şikayet edeceksiniz gibi görünüyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder